bugün

entry'ler (80)

kosmos

bir sahnede tayyip'in meşhur ucubesinin göründüğü, içinde güzel diyaloglar ve başarılı oyunculuklar barındıran filmdir.

dizilerdeki yenge yeğen aşkı

milletin ne kuvvetli aile bağları varmış aq. dedirtendir. fazlasıyla mevzubahis olmuş ve artık sıkmıştır. mümkünse uzunca bir süre senaryo yazarlarının dimağlarından silinesidir.

çember

yemekteyizde bir boku beğenmeyen, güzelim yemeklere burun kıvırıp türlü türlü kulp takanların yarışıp 72 saat aç susuz bırakıldığı yarışmadır. sırf bu durumun zevkini yaşamak, oh olsun demek için izlediğim, sinir bozucu olduğu kadar, trajikomik olaylara da şahit olabileceğiniz bir programdır.
özet: bunlara müstahaktır efenim.

127 hours

filmin başındaki müzik çok güzeldir. "there must be some fucking chemical..." diye başlayan sözleri vardı sanırsam. birkaç gün dilime dolanmış ve tekrardan cd'yi takıp o kısmı dinlememe sebebiyet vermiştir.

--spoiler--
bu arada film başarılı, o göt kadar yerde geçen 127 saati beni sıkmadan nasıl anlatacaklar diye düşünmüştüm ama allahtan flaşbakınan kotarılmış. flashbacklerin tadında bırakılması da iyi gerçi, zira azı karar fazlası zarar.
--spoiler--

aref ghafouri deki mantık hatası

esas mantık hatası jürinin kızın cebine koyduğu gazete parçasını istemeyip, orada gerçekten kader kelimesi geçiyor mu diye sormamalarındadır. birinin bile aklına gelmedi nedense, hayret.

un rayo de sol

los diablos'un bir şarkısıdır. türkçe meali "güneşin bir ışını"dır. 'şa la la la o o o' diye insanın diline dolanan bir nakaratı vardır. şuradan dinleyebilirsiniz:

http://www.youtube.com/watch?v=nXCVkGvFo4Y

ayrıca, lucia y el sexo filmindeki lucia'nın bolca mırıldandığı şarkıdır.

çiğnenen sakızı tekrar çiğnemek için saklamak

en iğrendiğim hareketlerden biridir. cakcak sakız çiğnemesinin verdiği rahatsızlık yetmiyormuş gibi bir de getirir o sakızı loçk diye önündeki masaya yapıştırır. nasıl bir miden var da onu geri alıp çiğneyeceksin arkadaş anlamadım ki?

the king s speech

colin firth'ün muhteşem oynadığı ve kesinlikle en iyi erkek oyuncu oscarını hakettiği filmdir. ayrıca oscar "the social network" e gideceğine bu filme gitsin canımı yesindir.

insanın büyümediğini anladığı an

saçmasapan şeyler için hala kardeşle kavga ettiği andır.
mesela kardeşini sinir edecek bir şey söylersin:
-ya işte kızım sen böylesin bıdı bıdı...
-hayır, sensin o, ayrıca sen hep bıdıbıdı...
-zaten geçen gün de sen şöyleydin...

böyle uzayıp giden bir laf dalaşından sonra, babanın dönüp "eşek kadar oldunuz ama hala çocuk gibi kavga ediyosunuz." bakışı ile farkına varılan andır.

rabarba

bu sabahki çocukluk fantezileri sorusuyla bizi eskilere götürmüş, güldürmüş, bol kahkahalı, sabahlarımızın eğlencesi programdır.

1 50 boyu olan kızlar

kendileri hakkında annemin sıkça kullandığı bir söz vardır: götü yere yakın olandan korkacaksın.

lost

--spoiler--
yeniden final sezonuna yakışır güzel bir bölümle karşılaştık 607'de. uzun zamandır benjamin'den pek bahsedilmiyordu, iyi oldu biraz da ona değinmemiz. Ben'in neden jacob'ı öldürdüğünü biraz da hak vererek anladık, ve Alex'in ölümü ile ilgili hissettikleri duygulandırdı beni de nitekim. Bu arada alternatif realitede uzun bir aradan sonra Alex'i görmemiz de güzel oldu, büyük ihtimalle önümüzdeki bölümlerde Alex ve Karl'ın yine tanışmış ve birbirlerine aşık olmuş olduklarını görebiliriz, veya görsek iyi olur bence.
Ayrıca Richard'a da üzüldüm be, adam sittin senedir şu adanın kahrını çekiyor, Jacob ölünce ne için çabaladığını bile öğrenemeden bok gibi kaldı ortada, zaten candidate de değil, olcak iş mi bu şimdi?
Widmore gelir hoş gelir, ley ley limi limi ley...
--spoiler--

sivilce

(bkz: durduramıyoruz efendim sürekli çoğalıyorlar)

isviçrelilerin dünyaya kazandırdıkları

(bkz: heidi)

lost

--spoiler--
606 sundown'la lost yine coşturmuştur ortalığı. şimdi yeniden bir hafta beklemedeyiz,ben böyle dizinin...
öncelikle sayid'in şu nadia'dan çektiği nedir,zibilyon tane zaman ve mekan gezdik,flashback-forward hepsini denedik ama şu sayido ile nadia'yı kavuşturamadık. şimdi de gitmiş sayid'in kardeşiyle evlenmiş,iki dene de çocuk doğurmuş,olmadı bu be nadia!
bu bölümde jack ve hurley'i göremedik,malum jacob uzaklaştırdı onları temple'dan.sayidin kardeşi ömer'in hasteneye götürüldüğü sahnede,sayid ile nadia yürürken karşıdan jack'in geldiğini gördük,aha bunlar yine karşılaşcaklar dedik ama henüz bi muhabbet dönmedi aralarında,belki gelecek bölüm sayid ile jack in karşılaşmasına da değinirler.
karizmatik abimiz dogen'in ölümü ise beni çok üzdü,alışmıştık ne güzel niye öldürdünüz adamı be ya,ama lost bu belli olmaz,belki başka bir yerde başka bir zamanda yine karşılaşırız dogen abicim.
ayrıca 108 nolu sorumuz "who is coming to island a.q.?" henüz cevaplanmadı.

--spoiler--

nazilere sempati duyan milliyetçi

böyle bir insanı tanıyorum, sanırım bu arkadaşın beyin kıvrımlarını çimentoyla doldurmuş olmalılar.

tam yapışmamış posterin gecenin bir yarısı düşmesi

üniversitede çoğu bölüm tatile girmiş,ve yurt bomboş kalmıştır. tabii bir tıp öğrencisi için hep daha geç başlayacak olan tatil bi türlü gelmek bilmezken,yurtta yalnız başına kalan mare nostrum,su almak için koridora çıkmış,sebile doğru yönelmiştir. tam suyu doldurmuş ve arkasını dönüp yoluna devam edecekken,haşırt diye bir ses eşliğinde üzerine düşen gölgeyi görür.tam da karşı odanın kapısına asılı olan "jeux de fants" filminin posteri üzerine doğru düşmektedir."brehöhösst noliy la,o da nesi!!"diyerek sıçrar ve ödü afedersiniz bokuna karışır. bu da böyle bir anım işte,çok korkmuştum ama öyle böyle değil.

hiroyuki sanada

lost'a 6.sezon itibariyle dahil olmuş karizmatik japon abimiz. sağlam bir karakter olacağı belli şimdiden.

günün tek cümlelik özeti

kafalar binbeşyüz...

günün tek cümlelik özeti

neden hiç bir şey istediğim gibi olmuyor,ne boktan bi hayat lan bu!